“Sabahlar uzak bu sevda tuzak bana
Çok zaman geçti sabrım yok yarınlara
Kaçıncı hasret kaçıncı yalnızlığım…”
Meslek hayatımın 10. yılında, uzmanlığımın bitmesine 10 ay kala, gece
04:30 da bir nöbet daha biterken acil servis önünde kendi kendime
oturup bu şarkıyı dinliyorum; aklımda gün içinde baktığım hastalar…
birden nereden aklıma geliyor bilmiyorum mecburiye ilk başladığımda,
ilk arrest hastam aklıma geliyor..
ilk kayıp, ilk göz yaşı, ilk başınız sağ olsun…
ilk çocuk kaybım aklıma düşüyor sonra, göğsüm sıkışıyor; annesinin
çığlıkları hala kulaklarımda..
tam ne yapıyorum ben burada diye kendime sorarken ilk yaptırdığım
doğumu hatırlıyorum, ilk kız bebek; adını ESRA koyuyor annesi..
“sana benzesin, senin gibi doktor olsun” diyor. [Ablacım biz onu
beddua amaçlı kullanıyoruz :)) ]
2003 yılında başladığım bu macerada acı-tatlı, iyi-kötü bazen de saçma
sapan birçok anı biriktirdim; birçok da beyaz kod.. defalarca bırakıp
gitmeyi, sakin bir hayat yaşamayı düşündüm. Her defasında bir müptela
gibi geri döndüm. 2010’un en soğuk günlerinde Türkiye’nin en doğusunda
bu işi sevdiğime karar verdim – ki zaten sevmesen yapılacak iş değil
Mecburi hizmet kuraları çekildiğinde (coğrafya bilgimle gurur
duymuyorum) sonucum için böyle bir il mi var diye İç Anadolu’da
olmasına dua ederek haritaya baktım – tabi ki bulamadım –
İlk görev yerime – Iğdır’a – giderken çantamda steteskopum ve beyaz
önlüğüm, içimde büyük bir korku vardı. Ambulansa ilk bindiğimde
tutunmak aklıma bile gelmemişti hastanın heyecanından. Gittiğim travma
hastasından daha çok travmam olmuştu.
Hangi ilaç ne zaman yapılacak, kime ne dozda yapacağım..her hastaya
gitmeden önce acaba unutmuş muyum diye tekrar tekrar bakıyordum…
Bir yıl sonra aile hekimi olduğumda – bambaşka bir aleme daldığımda-
koca bir defter reçete listem vardı; hangi hastalığa-hangi ilaç-hangi
dozda yazılacak..
Daha sonra UMKE girdi hayatıma; benim hayatıma giren belki de en
önemli olaylardan biri – Van/Erciş depremi.. yokluk içerisinde olmayan
malzemeler ve çaresizlikle bir şeyler yapmaya çalışmak.. bir insanın
hayatına dokunmak..enkaz altından her canlı çıktığında tanımadığın
insanlarla çığlık çığlığa bağırarak sarılmak…
Crush Sendromu denen illet.. “Ama ben onu sağ çıkarttım nasıl ölür?”
diye bir çocuk gibi oturmuş yanı başımda ağlayan AFAD personeli…
Hayatıma acilci olarak devam etmeye karar verdim o karanlık
zamanlarda; aile hekimliğini bırakıp yoğun, bunaltıcı,yorucu,tüketici
acil servis kaosuna karıştım.. Türkiye’nin en yoğun acillerinden
birine tayin oldum. O çılgın kaos ortamı içinde herkes kendini
kaybederken ben kendimi buldum.
Bugün uzun süre sonra her şeyi bırakıp gitmeyi düşündüm. Sakin bir
hayat yaşamayı..
meslek hayatım zaten yeterince yoğun ve bunaltıcı iken üzerine kara
bir bulut gibi çöken pandemi lanetini düşündüm. Bu işi daha ne kadar
yapabilim diye?
Ve bugün bu kaos ortamının içindeki düzeni görüp bu kaosu sevdiğimi
bir kez daha anladım. Her hastanın yeni bir macera olduğunu, her
maceranın yeni bir anı olacağını..
her nöbet bitecek ve hepsi yıllar geçince anlatılacak acı tatlı anılar
olarak kalacak
***
Bu defa ki paylaşım medikal bir paylaşım değil, bu bir kendini arama paylaşımı
bu tükenmenin sınırında; senin-benim-onun gibi bir sağlıkçı paylaşımı …
yıllar süren eğitim, emek, para, zaman harcadığı her şeyi geride
bırakıp gitmeyi düşünen bir paylaşım bu…
DUR!
ve bir daha düşün…
bu paylaşım mezun olup atanacağı için korkan, kendinden emin olamayan
yeni mezun arkadaşım için
bu paylaşım yıllardır çalışıp hala kendini yeterli görmeyen,hastaya
zarar vereceğinden korktuğu için hastaya dokunmaktan korkan
meslektaşım için..
bu paylaşım acaba yanlış yerde miyim diye kendine soran soru
işaretleri ile dolu beyin için…
yaşam da ölüm de mesleğimizin doğasında var.. ama önce zarar verme!
aynı nöbet içinde zirveye çıkıp en dibe de vurabiliriz.
Kavga edip kahkaha da atabiliriz..
ama kırmadan
yıpratmadan
– özellikle beraber çalıştığımız iş arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı
incitmeden-
hele de yaprak dökümü gibi bir bir sağlıkçıları kaybederken…
unutmayın; her nöbet biter
ve bir Zebra Atasözü der ki
acilde yalnız değilsiniz..
acilde yalnız değiliz..
Büyük Üstat ile başladıysak, onunla bitirmek gerekir..
“Sen deli
Ben senden deli
Yaşarız geceleri
Yıldızlar söner..”